******,
24 Nisan 1920 ve
13 Ağustos 1923 tarihlerinde
TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, devlet-hükümet başkanlığı düzeyindeydi.
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi ve
****** ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi.
1927,
1931,
1935 yıllarında
TBMM ******'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
9 Eylül 1923`te
Mustafa Kemal ****** tarafından kurulmuş olan
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP),
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk siyasi partisidir.
Başlangıçta adı
Halk Fırkası olan parti
1924 yılındaki kurultayda adını
Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirdi.
1927yılında Cumhuriyetçilik,
Halkçılık,
Milliyetçilik, ve
Laiklik-1937 ilkelerini tüzüğüne ekledi.
1935 yılındaki kurultayda daha önceki dört ilkeye
Devletçilik ve
Devrimcilik ilkeleri de eklenerek ilkeler altıya çıkarıldı ve partinin adı
Cumhuriyet Halk Partisi oldu.
****** sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde
denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili talimatlar verdi. Yurt
dışına hiçbir resmî ziyaret için çıkmamakla birlikte, Cumhurbaşkanı
sıfatıyla
Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını ve komutanlarını ağırladı.
Millî Şef Dönemi [değiştir]İsmet İnönü, ******'ün ölümü üzerine
11 Kasım 1938'de cumhurbaşkanlığına seçildi. Cumhurbaşkanlığının yanı sıra
CHP genel başkanlığına da getirildiğinden yönetim üzerinde geniş yetki sahibi oldu.
CHP'nin
26 Aralık 1938'de toplanan I. olağanüstü kurultayında partinin "değişmez genel başkan"ı seçildi. Ayrıca kendisine
Millî Şef ön adı verildi.
Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra başlayan
II. Dünya Savaşı (
1939-
1945)
döneminde İnönü, ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı. Savaş
yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise, dönemin unutulmayan
mirası olarak kaldı.
Hasan Ali Yücel öncülüğünde yürütülen
Köy Enstitüleri kurma çalışmaları da bu döneme rastlamaktadır.
II. Dünya Savaşı [değiştir]Ana madde: II. Dünya SavaşıII. Dünya Savaşı'nın gelişim süreci
Amerikalı general
McArthur’la
1931 senesinde yaptığı bir konuşmada
Mustafa Kemal ****** şöyle demektedir;
“ | Versay Antlaşması, I. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiçbirini ortadan kaldırmamış, tersine dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiştir. Galip devletler yenilenlere barış koşullarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini dikkate almamışlar, yalnız düşmanlık duygularının üzerinde durmuşlardır. Böylelikle de bugün içinde yaşadığımız barış, ateşkesten öteye gidememiştir. Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın kaderi Almanya’nın tutumuna bağlı kalacaktır. | ” |
|
20. yüzyılın iki topyekûn savaşından ikincisidir. Altı yıl boyunca, dünyanın çeşitli bölgelerinde süren kesintisiz savaşlarla süregiden
II. Dünya Savaşı,
Alman ordularının
Polonya'ya saldırdığı
1 Eylül 1939'da başlamış kabul edilir. Ne var ki, birbirinden kopuk görünseler de bu tarihten önceki çatışmalar ve
I. Dünya Savaşısonrası yapılan ancak mağlup devletleri memnun etmemiş olan
antlaşmaların geçersiz kılınması, savaşta birincil rol oynayan
tarafların stratejik hedefleri arasında yer aldığından, savaşın
başlangıcı tarihsel olarak daha geriye gitmektedir.
İnsan kaynakları yönünden ağır sonuçları yaşanan bir
Kurtuluş Savaşı'nın
hemen ardından yeni bir savaşa girmemek konusunda kesin olarak kararlı
olan Türk yönetimi, sonuna kadar denge politikasını sürdürebilmiştir.
Kaçınılmaz görünen Avrupa savaşı dışında kalabilmeyi sağlamak üzere,
İngiltere ve
Fransa’yla
19 Ekim 1939’da
Ankara’da bir ittifak anlaşması imzalandı.
Alman ordularının Balkanlar'ı istilasının hemen ardından Alman hükümeti
Türkiye'ye bir saldırmazlık anlaşması önermiştir.
Hitler, devrin Türk cumhurbaşkanı
İsmet İnönü'ye
gönderdiği kişisel mektubunda, Alman ordularının Türk sınırlarına 85
km'den daha fazla yaklaşmayacağı güvencesini kişisel olarak verdiğini
belirtmektedir.
18 Haziran 1941'de imzalanan saldırmazlık anlaşması
Türkiye’nin Almanya ile olan ilişkileri yönünden bir kilometre taşı oldu. Ne var ki
10 Ağustos 1941'de
Rusya ve
İngiltere, ortak notayı Türk hükümetine ilettiler.
Bu notada,
Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygılı olunacağı ancak,
Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği
Türkiye'nin boğazları savaş gemilerine kapalı tutma taahhüdüne sadık kalmasının gereği belirtilmiştir.
İzleyen yıllar, Müttefiklerin
Türkiye'nin kendi cephelerinde savaşa girmesi konusunda baskılarının giderek arttığı yıllar olmuştur.
2 Ağustos 1944 tarihine kadar
Türk yönetimi bu baskılara direnmiş, savaşın kaderinin belli olduğu tespitiyle Müttefiklerle anlaşmaya yönelmiştir.
Almanya ile ve hemen ardından
Japonya ile tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesme kararı alan Türk yönetimi, Müttefik liderleri Şubat
1945’te toplanan
Yalta Konferansı’nda, yeni kurulacak
Birleşmiş Milletler’e yalnızca
1 Mart 1945 tarihine kadar
Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar almaları üzerine,
23 Şubat 1945'te
Almanya’ya savaş ilan etmiştir.
Almanya'nın yenilmiş olmasından ötürü
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir çatışmaya girmesini gerektiren bir durum ortaya çıkmamış ve savaş kararı uygulamaya konulmamıştır.